30 Nisan 2012 Pazartesi

Akıllı Dokunuşlar...

Son dönemde her yanım "akıllı"larla dolu. Ne yana baksam ya "akıllı" bir telefon, ya da "akıllı" bir ev uygulaması çıkıyor. Her yandan bu kadar "akıl" fışkırırken, bir tane "akıllı" insana rastlamak büyük nimet... Neyse...

"Akıllı" telefonlarla kafayı bozmakta olan bir insan güruhunun içindeyim, o koca koca parmakları olan ablalar, abiler ekranlara nasıl da özenle dokunuyor. İncitici cümleleri yazmak için "akıllı" cihazlarına yumuşak yumuşak dokunuyorlar. Almak için yüklü meblağlar ödediklerinden olsa gerek, nasıl da narin ve nazik davranıyorlar cihazlarına; o cihazlarla temas ettikleri insanlara hiç de nazik davranmazken...Elindeki "akıllı"sına azıcık sert dokunan olduğunda " dokunamatik mi, vurmatik mi?" sorusu yükselirken, birbirimize sözlerimizle, yazdıklarımızla ve hatta tüm fiziksel gücümüzle vurduğumuzda kimsenin sesi çıkmıyor...

İnsanoğlunun icat ettiğine bu kadar özenli bir şekilde dokunurken, Yaradanın yarattığına dokunurken neden hoyratça davranıyoruz? O renkli camlara parmağımızın ucuyla dokunmaya kıyamazken, neden birbirimizi var gücümüzle tekmeliyoruz. Birbirimize sahip olmak için yüklü meblağlar değil yürek kredisi kullandığımız için mi bu acımasızlığımız? Yüreğimizin hiç mi kıymeti kalmadı bu "akıl" dünyasında...

Hadi bi'daha düşünelim...

Teknoloji nimettir, kabul, peki ya insan?(*)






(*Cümlenin orjinali; "Ekmek nimettir kabul, Peki insan?" Prof. Üstün Dökmen'in "Hayvan" dergisine verdiği röportaj.)

2 yorum:

  1. "Birbirimize sahip olmak için yüklü meblağlar değil yürek kredisi kullandığımız için mi bu acımasızlığımız? Yüreğimizin hiç mi kıymeti kalmadı bu "akıl" dünyasında..."

    Belki soru "dünyamız akıl dünyası mı yoksa aklın cisimleştiği dünya mı?", Akıl, insana yürümesi gereken yolda dosdoğru yürümesi için, tecelliyi görmek için verilmiş olsa da insana maalesef gönle giden yola aracı olarak değil ceplerimize ulaşan bir araç haline gelmiş.

    Ataların insanların yüreklerine gönüllerine dokundukları bir çağdan, Mevlanaların, Yunusların, Ahmet Yesevilerin yetiştiği bir çağdan, birbirini kıran, bir gönle dokunmak şöyle dursun bir gülümsemenin bile eksik edildiği bir çağa nasıl geldik. İçten bir selamı bile çok görür olduk birbirimize...

    Çok şey kazandığımızı düşünüyoruz ama ne kadar farkındayız aslında İFLAS ettiğimizin...

    YanıtlaSil
  2. bizler herşeye o kadar hızlı bir şekilde sahip olduk ki, kıymeti kalmadı hiçbir şeyin. Çaba sarfetmenin, zorlukları aşmanın, sabretemnin ne demek olduğunu algılayamadık. "Akıllı"lar dünyası iletişimi hızlandırdığı için, bizden insan öğelerini teker teker çalar oldu. ve bence henüz iflas etmedik, her fasulye mutlaka işe yarar sadece çürümeden birşeyler yapılsın :)

    YanıtlaSil